24 Ağustos 2013 Cumartesi

Lars and the Real Girl (2007)

Ryan Gosling'in baş rolünde olduğu 2007 yapımı bağımsız film Lars and the Real Girl, son zamanlarda izlediğim filmler içerisinde en etkileyicisiydi. Sakin, belki biraz durağan ama hiç sıkmayan, umut dolu bir film.

Lars, içine kapanık, insanlardan kaçan ve onların yanında hiç de iyi hissetmeyen 27 yaşında genç bir adamdır. Abisi Gus'un evlenmesinin ardından evden taşınmış ve evin yanındaki garaja yerleşmiştir. Gus'ın eşi Karin, Lars'ın garajda tek başına yaşaması, kendilerinden ve diğer insanlardan kaçması konusunda çok endişelidir, ancak Lars halinden memnun görünmekte ve rahat bırakılmak istemektedir. Bir gün beklenmeyen bir şey olur, Lars'ın bir sevgilisi vardır! Gus ve Karin bu haber karşısında hem çok şaşırır hem de çok mutlu olurlar, ancak mutlulukları çok üzün sürmez; çünkü Lars'ın kız arkadaşı Bianca, internetten satın alınmış yapma bir bebektir. Buradan sonrası olabildiğince duygu yüklü ve naif bir komiklikte ilerliyor. Çünkü ailesi başta olmak üzere herkes bu durumu önce yadırgıyor, fakat Lars'ın sanrısal rahatsızlığının iyileşmesi uğruna hepsi Bianca'ya gerçek bir insanmış gibi davranmaya başlıyor, sonrasında ise onlar da en az Lars kadar alışıyorlar Bianca'ya.

Peki Lars neden Bianca'ya ihtiyaç duyuyor? Filmin en başından beri Lars'ın normalin dışında bir karakteri olduğu hissettiriliyor. Bu durum da biraz geçmişe dayandırılıyor: Lars doğarken annesini kaybetmiş, babası bu ölümden çok etkilenmiş ve zaten yalnızlığı seven biriyken iyice insanlardan kaçan, etrafında kimseyi istemeyen birine dönüşmüş. Üstüne üstlük Gus da evdeki bu rahatsız edici ortamdan mümkün olduğunca erken yaşta kaçıp uzaklaşınca, Lars yalnızlık içerisinde büyümüş. O süreçte yaşananlardan sonra, yalnız başınayken daha mutlu, insanların varlığından rahatsız olan, en çok da kendisine dokunulmasından rahatsız olan biri olup çıkıvermiş. Onun böyle biri olması kendisine özel ilgi gösterilmesine sebep olurken, insanların onun üzerine çok düşmesi de aksine onu uzaklaşmaya iten bir sebep olmaya başlamış. Çünkü daha sonra psikoloğu ile yaptığı konuşmalardan anlıyoruz ki Lars kendisine normal davranılmasını istiyor, her ne kadar bunu kendisi için değil "Bianca" için dile getirmiş olsa da bunun tam olarak kendisinin içerisinde bulunduğu durum olduğunu anlamak güç değil. Bianca, hiç konuşmuyor, Lars'a dokunmaya çalışmıyor, diğer insanların aksine Lars'ı ilgi ile boğmuyor. Bu yüzden Lars, Bianca ile çok mutlu.
 
Öte yandan Lars'ın kaybetmek konusunda de endişeli olduğunu söylemek mümkün. Lars, doğumu sırasında annesini kaybettiği için abisinin eşi Karin'in hamile olması onu içten içe tedirgin etmektedir. Çünkü her doğumun benzer şekilde sonuçlanmasından korkmaktadır. Bianca'yla olan mutluluğunun bir diğer sebebi de kaybetme korkusuna dayandırılabilir. Bir sahnede Kilise çıkışında Bianca'ya yapma çiçekler verilir, Lars Bianca'ya çiçeklerin gerçek olmadığını bu yüzden de sonsuza kadar aynı kalabileceklerini söyler. Bu sahne de Lars'ın gerçek bir kadına aşık olmak yerine neden plastik yapma bir bebeğe aşık olmayı seçtiğini açıkça anlatıyor bizlere, gerçek bir kadın bir şekilde onu bırakıp gidebilir, ancak Bianca o istediği müddetçe onunla kalacaktır.
 
Lars'ın Bianca geldikten sonraki değişimi ise onun aslında nasıl "normal" olmak istediğini gösterir. O güne kadar insanlardan kaçan Lars, bir anda abisi ve eşinin yemek davetlerini reddetmeyi bırakır, insanların soruları karşısında gerilmek yerine cevap vermeye başlar, partilere katılır. Bianca ile birlikte sanki kendisinde gördüğü eksiği tamamlamıştır. Belki de daha önce cesaret edemeyeceği kadar dışarıya açılmaktan daha az korkmaya başlar, çünkü dışarıdaki dünyada başarısız olsa dahi artık onu o istemediği müddetçe asla bırakmayacak çok sevdiği biri vardır hayatında. Lars'ın normal davranmaya başlaması ve insanların da ona normal davranmaya başlaması karşılıklı olarak birbirini tetikler, Karin ile Lars'ın arasında geçen bir kavga da bu konuda bir dönüm noktası olur. O güne kadar hep özel ilgi gösterilen Lars bu kez tolere edilmemiş, hatalarıyla yüzleşmek zorunda bırakılmıştır. Bu olayın üzerinden çok geçmeden, bir sabah Bianca uyanamaz ve rahatsızlığı ölümcül boyutlara ulaşır. Lars farkında olmadan artık daha az ihtiyaç duyduğu Bianca'yı hayatından çıkarmak istiyordur. Ayrıca başından beri kendisine ilgi duymakta olan iş arkadaşı Margo'ya karşı hisler beslemeye başlamıştır, ki Margo'nun Lars'ın hayatına girişi, iyileşmesi üzerinde azımsanmayacak etkilere sahiptir. Lars'ın Margo ile bowling oynadıktan sonra el sıkıştıkları ve Margo ile olan temasından korkmadığını gördüğümüz sahnede de bu mesaj hissediliyor.

Gelelim, olayın geçtiği küçük kasabadaki insanların gerçek dışı güzelliğine. Herkes Lars'ın iyiliği için Bianca'yı sadece idare etmekle kalmıyor aynı zamanda onu sahipleniyor da. Bianca, kiliseye gidiyor, gönüllü hemşirelik yapıyor, kuaföre gidiyor, neredeyse ortalama bir insandan daha sosyal birine dönüşüyor, bu da tabi ki kasabadaki her insanın yardım ve desteği ile mümkün oluyor. Bu kadar "iyi"liğin bir arada olması belki inandırıcılıktan biraz uzak, belki gerçekçi değil ama hiç rahatsız etmiyor; 1-2 saatliğine de olsa böyle bir dünyanın varlığına inanmaktan kimseye zarar gelmez sanırım.
 
Lars and the Real Girl, çok naif, sıcacık bir film. Ryan Gosling'in oyunculuğu da hayranlık uyandıran cinsten. Filmle ilgili tek olumsuz notum, filmin jeneriğinde esas kız Bianca'nın adını göremedim, olsaydı şirin bir detay olabilirmiş :) Onun dışında filmin geneli şahsım tarafından pek sevilmiş, pek orijinal bulunmuştur.
 
Herkese iyi seyirler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder