28 Mart 2013 Perşembe

Tabu (2012)

http://www.imdb.com/title/tt2153963/

Bazı filmleri çok beğendiğimi düşünerek izlememe rağmen, filmden çıktıktan bir süre sonra ne aklımda bir sahnesi kalmış oluyor, ne de çok güzeldi demeyi içime sindirebiliyorum. Bazı filmlerde ise aksine, izlememin üzerinden geçen zamanla filmin etkisi daha çok artıyor, bıraktığı tat güzelleşiyor, işte böyle filmleri üzerinde düşünmeye, konuşmaya değer filmler olarak görüyorum. !f 2013 kapsamında izlediğim Miguel Gomes'in yönettiği "Tabu", kesinlikle ikinci tanıma dahil edeceğim bir film. Tabu, dokunaklı ve tutkulu bir aşk hikayesini arka plana Portekiz'in Afrikadaki sömürgeciliğini yerleştirerek anlatan, senaryo ve kurgusundaki özgünlüğü ile kesinlikle dikkate değer bir yapım.

Film iki kısımdan oluşuyor, "Kayıp Cennet" ve "Cennet". Ancak öncesinde kaybettiği eşinin acısıyla Afrika'yı arşınlayan ve eşinin hayaleti tarafından rahat bırakılmayan bir gezginin bir timsaha yem olması ile sonlanan melankolik hikayesine tanık oluyoruz. Hemen sonrasında anlıyoruz ki bu hikaye, filmin ilk bölümündeki karakterlerden Pilar'ın izlediği bir filme ait. Bu ilgi çekici ve merak uyandırıcı açılıştan sonra "Kayıp Cennet" bölümü başlıyor.

Kayıp Cennet'te kendini başkalarının hayatlarına adamış, yalnızlığından dolayı acı çeken Pilar ve Pilar'ın yaşlı komşusu Aurora'nın hikayesini izliyoruz. Aurora, zaman zaman aklı kendisine oyun oynayan, kumara zaafı olan ve uzakta yaşayan kızı tarafından ihmal edilen yaşlı bir kadındır, hizmetçisi Santa ile yaşamaktadır. Santa'nın kendisine zarar vermek istediği paranoyasıyla yaşayan Aurora'nın tek güvendiği insan ise Pilar'dır. Bir gün Aurora rahatsızlanır ve durumu git gide kötüleşirken ölmeden önce son bir arzusu vardır: Gian Luca Ventura isimli bir yabancıyı görmek. Bunun üzerine Pilar hiç inanmasa da bu esrarengiz kişiyi bulmak üzere yola çıkar, bu da bizi filmin "Cennet" bölümüne götürür.

Şimdi, Portekiz'in sömürgesi altında olan Afrika'dayız, geçmişteyiz, Tabu Dağı'nın eteklerinde yasak bir aşk hikayesini izliyoruz. Evli bir kadın olan Aurora, mutlu giden evliliğine rağmen, Afrika'ya gelen Ventura isimli yabancıya aşık olur. Arkadaşı Mario ile birlikte iş için Afrika'ya gelen Ventura, o güne kadar birçok kadınla birlikte olmuş ancak kadınlara karşı hissettiği tutku hiçbir zaman aşka dönüşmemiştir ta ki Aurora ile tanışana değin. Bu yasak aşk, her ikisi için de acı veren sonuçlar doğuracak ve beraberinde büyük vicdani hesaplaşmalar getirecektir.  "Cennet" bölümü, ilk bölümün soğukluğuna ve mesafeli duruşuna tezat oluşturacak sıcaklıkta ve duygusallıkta geçiyor, seyirciyi filmin içine çekmeyi başarıyor.

Filmdeki politik mesajlara gelince, Afrika'da hüküm süren sömürgeciliğin çok vurgulanmadan, direkt işaret edilmeden anlatıldığını söylemek mümkün. Filmin içerisine dağıtılmış olarak film boyunca arka planda çalışan yerlileri görüyoruz; deniz görüntüleri eşliğinde balıkçılık yaparken, tarlalarda çalışırken ya da beyazların eğlendiği partilerde onlara hizmet ederken. Ancak, Tabu'da sömürgeciliğin sert bir dille eleştirildiğini söylemektense, daha ziyade, dönemin olduğu gibi aktarıldığını söylemek daha doğru olur. 


Tamamı siyah-beyaz çekilen filmin en ilgi çekici yanlarından biri, ikinci yarının (Cennet Bölümü) sessiz olarak çekilmiş olması. İkinci Bölüm'de anlatıcı -yaşlı Ventura- ve iki ana karakter arasında gönderilen mektupların seslendirilmesi dışında hiçbir konuşmayı duymuyoruz. Buna rağmen duyguların izleyiciye aktarılmasında hiçbir aksama olmuyor. Özellikle, Aurora ve Ventura'nın ilk tanıştıkları sahnede karakterlerin ne hissettiklerini, daha ilk tanıştıkları an birbirlerinden etkilendiklerini anlamak için konuşulanlara hiç de ihtiyaç duyulmuyor. Tabi bu noktada, iki oyuncunun da (Ana Moreira ve Carloto Cotta) oyunculuklarını alkışlamak gerekir, sadece bakışları ve yüzlerini kullanmaları ile film boyunca son derece inandırıcı bir aşk hikayesi sunmayı başarıyorlar.

Berlin Film Festivali'nde FIPRESCI ödülünü kazanan film, önce oldukça durağan olarak başlayıp ilerleyen bölümlerde izleyicisinin duygularını hiç beklemediği bir çıplaklıkta yakalıyor, hiç fark ettirmeden bir güzel işlemeyi başarıyor o duyguları. Bunda filmin ayrıcana bir başlık olabilecek güzellikteki müzikleri de başlı başına bir etken. Son olarak filmi, tüm  sinema tutkunlarının mutlaka izlemesi gerektiği görüşünde olduğumu söyleyip filmin müziklerini bulabileceğiniz küçük bir liste ekleyerek iyi seyirler diliyorum.  

Joana Sá - Variacoes Pindericas
Les Surfs - Tu Seras Mi Baby
Les Surfs - Cosi Come Viene
Ramones - Baby, I love you
Mickey Gilley - Lonely Wine



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder