Lion, henüz 5 yaşında iken kaybolan Saroo’nun yıllar süren eve dönüş hikayesini anlatıyor. Garth Davis’in yönetmenliğini yaptığı filmin senaryosu ise “A Long Way to Home” isimli kitaptan Luke Davies tarafından uyarlanmış. Kitap ise hikayenin baş kahramanı tarafından yazılmış, gerçek hayattan alınmış bir olaya dayanıyor.
Filmin konusu şöyle: Saroo, abisi, kız kardeşi ve annesi ile birlikte Hindistan’ın Ganesh Talai bölgesinde yoksul bir hayat sürmektedir. Bir gün abisi Guduu, gece çalışmaya giderken, Saroo’nun ısrarlarına dayanamayarak onu da yanında götürür. Ancak uykusu ağır basan Saroo, tren garında kalarak uyumaya devam eder. Abisi ile Saroo, tren garında buluşmak üzere sözleşirler. Ancak işler ters gider ve içinde uyuyakaldığı boş bir tren Saroo’yu evinden kilometrelerce uzakta dilini bile bilmediği Kalküta’ya götürür.
Kalküta’da bir süre sokaklarda yaşayan Saroo’yu biraz şansı biraz da akıllı bir çocuk olması kötü insanların elinden kurtarır. Önce çocukları kaçırıp çalıştıran çetelerin elinden kaçmayı başarır, sonra da yardımsever görünüp kendisini evine alan kötü niyetli bir kadının elinden kaçmayı başarır. Saroo’nun sokakta geçirdiği günleri izlerken, sokaklarda kayıp yüzlerce çocuk olması ve o kareye sığan yüzlerce insanın, polisin bile bu çocukları sistemin olağan bir parçası olarak görüp umursamaması, kayıtsız kalması içinizi burkuyor. Kahramanımızın sokaktaki günleri bir gencin yardımı ile çocuk esirgeme kurumuna götürülmesi ile son buluyor. Ancak burası da iyi bir yer değildir maalesef. Saroo, diğer çocuklardan şanslıdır ki Avustralya'lı bir aile onu evlat edinmek ister, böylece Saroo’nun yolu Avustralya’ya kadar uzanır.
Saroo’yu evlat edinen Sue (Nicole Kidman) ve John (David Wenham) kendi çocuklarına sahip olabilecekken, yeryüzündeki kimsesiz çocuklara sahip çıkmayı tercih etmiş sevgi dolu insanlardır. Saroo’nun kötü başlayan hikayesi olabilecek en iyi ihtimallerden biriyle devam etmiştir; kendisi gibi evlatlık olan kardeşi ile birlikte yepyeni bir ailesi vardır artık. Sonra filmde 25 sene ilerisine gideriz, Saroo büyümüş, iyi okullara gitmiş, başarılı olmuş, bir kız arkadaş ve güzel bir arkadaş çevresine sahiptir. Ancak yıllar içinde geçmişini, ailesini, annesini, Guduu’yu unutamamıştır. Hep aklının bir köşesinde olan geçmişi, gün geçtikçe içini daha çok kemirmeye başlar. Yaşadığı yerin adını yanlış bildiği için elinde yanlış bir isimden ve kaybolduğu tren garına dair hatırladığı birkaç bilgiden başka ipucu yoktur. Umutlarını kaybeder, sonra yeniden alevlenir geçmişe özlemi, günlerini bilgisayar başında Hindistan’ın sokaklarını google earth üzerinden karış karış tarayarak geçirmeye başlar. Saroo’nun bu çabaları sonuç verecek mi, gerçek ailesine kavuşabilecek mi soruları filmin son yarım saatinde cevabını buluyor.
Film, -özellikle detay vermiyorum- biraz buruk bir mutlu son ile bitiyor. Ancak filmin sonunda giren Sia şarkısı filmin genel havasına hiç gitmemiş, onu da söylemeden edemeyeceğim. Bana göre filmin yıldızı, daha önce hiçbir oyunculuk deneyimi olmayan 5 yaşındaki Saroo’yu canlandıran Sunny Pawar. Hem çok tatlı hem de öyle güzel canlandırmış ki karakterini…Çocuk oyuncunun da etkisi ile filmin ilk yarısı daha sürükleyici geçiyor. Saroo’nun gençlik evresini ise Dev Patel oynuyor, en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında birçok ödül adaylığı bulunmasına rağmen oyuncunun eski evini ve ailesini aradığı buhranlı dönemleri çok iyi yansıtamadığı yönünde şahsi fikrim. Bu durum da Saroo’nun büyüdükten sonraki bölümlere yeterince özenilmediği hissiyatı yaratıyor. Öte yandan Nicole Kidman’ın çocukları için endişeli, vefakar anne rolünü izleyiciye çok iyi aktarabildiği düşüncesindeyim.
Filmin bu seneki Oscar ödüllerinde en iyi film dahil 6 adaylığı bulunuyor. Ben her ne kadar Oscar ödüllerinden eli boş döneceğini düşünsem de –belki uyarlama senaryoyu alabilir- film bittikten sonra her gün sokaklarda olağanca masumiyetleri ile kötülüklere karşı koymaya çalışan minik Saroo’lar için endişelenirken buluyorsunuz kendinizi. Sadece bunun için bile oldukça etkileyici bir film olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Filmin bu seneki Oscar ödüllerinde en iyi film dahil 6 adaylığı bulunuyor. Ben her ne kadar Oscar ödüllerinden eli boş döneceğini düşünsem de –belki uyarlama senaryoyu alabilir- film bittikten sonra her gün sokaklarda olağanca masumiyetleri ile kötülüklere karşı koymaya çalışan minik Saroo’lar için endişelenirken buluyorsunuz kendinizi. Sadece bunun için bile oldukça etkileyici bir film olduğunu kabul etmek gerekiyor.
bir daha da film izlemediniz sanırım
YanıtlaSil